Elleriniz dert yüreğiniz gam görmesin. Kalbimden geçen ölümsüz aşka tercüman oluyorsunuz.
Ben ki, bağrında yanan asi aşka çare bulamamış bir naçarım. Sizin kelimeleriniz bana tercüman oluyor. Bilhassa kimliksiz bir aşka beden biçmeden, onu hiç bir surete giydirmeden allayıp pullayıp bize lügat eylediniz. Oysaki ne kötü ne dar bir zamandayız.
Kimse elindeki Rüveyda'nın kıymetini bilmeden deli gibi harcıyor aşkı. Halbuki siz öyle misiniz? Rüveyda'nıza kavuşsanız, kim bilir onu nasıl sever nasıl el üstünde tutar inci gerdanlıklara boğardınız, mor güllerle bezerdiniz her gününü...
Rüveyda'nızı bulmanız dileğiyle....
Hiçbir zaman Rüveyda olamayacak okurunuz...''
***
''Kör olma, gör ve hatırla,
Yazmanın ve unutmanın o masal ülkesinde gezerken beni...! ''
***
''Deyin O'na;
Burda bir leyla var, mecnununa hasret
Gül yüzünü görse hayatı cennet bilecek,
Deyin O'na
Gözleri gamlı, özlemi şanlı
O derdine derdi ona sevdalı
Aşkına sadık, kadere imanlı
Deyin O'na
O bir mecnun ise ben bir leylayim
Çölleri kalbime cizer hartasinda mecnun ayak izlerini ararım.
Buram buram o kokan kumları bağrıma basar, baştan sona O olurum.''
***
''Her ne kadar beni güzel hatırlama denilse de,aslında asıl istenilen hep güzel hatırlanmaktır. Çünkü o,silueti ile hep karşısında sureti ile hep aklında olandır,seher vakti esen rüzgar,yeni güne merhaba diyen güneştir. Aşktan söz edilince,sevgilim denince ilk akla gelen,ılık bir ilkbahar esintisi gibi esen,kalbin pınarlarından akıp gönle ilk düşen odur. Yokluğunda o yazılır renkli kağıtlara,bir tuvalin üzerine onun resmi çizilir. Hava karardığında,zaman güne kırgın adımlarla ilerlediğinde,hasret dolu yürek hayata dudak büktüğünde,yokluğuna sürgün verirken zaman,can sıkılıp,iç daraldığında,kelimeler anlamını yitirdiğinde,aynaya yansıyan hayal göz kırpınca pencereden hayaliyle dolu bir gün daha eklenir hasretine. Özlem çoğaldıkça,mahsunca,sessizce,sakince,yüreğe,bedene o hapsedilir. Eğer sorulsa ona bunun adı ne diye,özlem der,hasret der ve derin bir nefes alıp,aşk,bunun adı aşk! der.''
***
''Ulaşsaydı Sesim Sana,
Derdim ki; Sana Susmak Dilimi Bağlamak,
Kalemime Zincir Vurmak,
Gözlerimi Düşlerime Kapamak,
Kulaklarımı Sesine Tıkamaktır...
Derdim ki; Aynı Gökyüzünü Paylaştığım Sürece,
Hayalinle Uyuyup Hasretinle Uyandığımda,
Damla Damla Gözyaşlarımı Duvarlara Astığım Sürece,
Sesin Kulağımı,
Elin Yanağını Okşamasa da,
Nefesin Nefesime,
Tenin Tenime Karışmasa da,
Gecelerimin Sabahında Rüyam Gerçek Olmasa da,
Bitmez Bendeki Sevdan...''
***
''Ümmid-i feyzin en zalim saatinde ve hareketli
Bilmem ki bundan mı titriyor gemi?
Sürecekmiş dalgaya olan muhabbeti
Saçlarındaki rüzgâr gibi...
Kâh uçuşacağım o geminin ardı sıra
karanlık mavi yollar boyunca
Kâh ışık olacağım
Martı ölüleriyle beslenen balıklara
Deniz ve gök arasında.''
***
''Avuçlarda sevda sıcaklığı ile,yürekte ayaz rüzgarları ile,baharda kar yangınları ile sevgiden sarhoş edip saran,içte yediveren gülleri açtıran,yürekte sevilerden,mevsimlerden bahar yaptıran. Aklın uçması,gönlün kanatlanması,için titremesi. Kalubeladan eksiklik,ezelden güçsüzlük,ruhtan kopup gelen çağrı,dünden bugün,bugünden yarın,beklenen gün. Sonrası belki az,belki de çok güzel olacaktır,bilinmez.''