Kalbim!
Sen orada nefes alsan, sesin içimde yankılanır!
Şehirler dürülür, mesafeler kalmaz, gerçeğimizden gayrı!
Aynı acıyı ikiye katlanmış olarak; ayrı ayrı yaşıyoruz!
Yaşamaktan anladığımız da sadece bu zaten!
Acılarımızı yarıştıramayız, aynı derde müptelayız..!
Biz buluşup kavuşamadık ama acılarımız her tenhada sarmaş dolaş!
Kalbim,
Şimdilerde gülmek, gitmek kadar ihanettir!
Dünya artık güldürmüyor bizi!
Eş-dost için formaliteden sırıtmalar gülmekten sayılmaz!
Tutuşmuş yangınlı tebessümler..!
Katiline son bakışı yapan, mütevekkil bir vedadır tebessümler...
Kader deyip, kadere sitem etmeyi içinden istemsiz geçirse,
Cezası hemen kesile!
Dudaklarını makasa verecek kadar da İsmaili bir teslimiyet ile..!
Gülmek deyince, kırmızı ruj renginde kirazlardan başka bir şeyi hatırlamayan,
hafızasını firara vermiş tebessümler çarpar ruhuma!
Gülmenin dudakların şeklinin değişiminden çok başka bir şey olduğunu,
daha çocuk yaşlarda öğrenmiş bir kalbin,
ne zaman yorgunluklarına son verileceği merakından başkaca
bir meramının kalmadığı şeyde saklanan gri bir gölgedir tebessüm, buralarda..!
İnsanlara karşı tebessüm, içerideyse dişlerin arasından sızan görünmeyen gözyaşları...
Ve gülüşlerimiz gülememekten solgun yüzümüze taktığımız maskelerimizdir artık!
Dedim ya kalbim; ondan sonra gülmek, gitmek kadar ihanettir!
Telaşların bittiği yerde açan zakkumdur artık gülüşlerimiz..!