"Lâik olmanın birçok koşulu vardır; ama başat koşul, din işleriyle dünya işlerinin birbirinden ayrı olmasıdır.
Müslüman olmanın da birçok koşulu vardır. Ama Müslümanlığın başat koşulu, Allah'ın kelâmı olan Kur'ân’a inanmak, imân etmektir; yâni bu, din işleriyle dünya işlerinin birbirinden ayrı olmamasıdır.
Bütün yasalar ve anayasalar zamanla değişir ama İslâm'ın anayasası olan Kur'ân değişmez ve bu anayasaya (Kur'ân’a) göre, dünya işleriyle din işleri birbirinden ayrılamaz. Çünkü Kur'ân, hem bu dünyanın hem öbür dünyanın değişmez kurallarını, yasalarını koymuştur.
Müslümanlıkla lâiklik arasındaki en büyük çelişki de buradadır.
Hem Müslüman hem lâik olunamaz.
Bu yüzden lâikliği kabul etmeyen, hatta lâikliğe düşman olan gerçek Müslümanlar kendi açılarından kesin haklıdırlar.”
[Aziz Nesin / Bir tutam aydınlık, sh:44]
"Önce yargımı söyleyeyim :
İslam cumhuriyeti kurmak isteyenler de, hilafeti ihya etmek isteyenler de, "Bizim dinimiz dünya işlerinden ayrılmaz" diyenler de haklıdırlar.
Bilimsel olarak onların haklılıkları açıktır. Ne var ki, haklılıkları yürürlükteki kanunlarla çelişkiye düştüğünden, haklı ama meşruiyet içinde değildirler.
Bu çelişkiyi, daha cumhuriyetin kuruluşunda batıdan aktarılan laiklik kurumunda aramalıdır. Batı kopyacılığının, biçimsel batılılaşma yanlışlığının Türkiye'ye en büyük zararı, laiklik kurumuyla gelmiştir.
Hristiyan batının laik olması çok normaldir, çünkü hristiyanlıkla laiklik çatışmaz. İslam dininden başka bütün dinler laikliğe uygun olduğu halde, islam dini kesinlikle laiklikle bağdaşamayan, çatışmaya düşen bir dindir.
Bir Müslümanın laik olması olanaksızdır. Müslümansa laik değildir, laikse Müslüman değildir."
[06.01.1969, Günaydın gazetesi]
* * *
CEVABEN DERİM Kİ:
Aziz Nesin'in soru sormak adına gönderdiğiniz yukarıdaki bu tespitleri doğrudur. Yakın siyasi tarihimizle ilgili çarpıcı tespitleri de olmuştur. Ateist olduğunu saklamayan Nesin, dobra ve cesur bir yazardı. Türk edebiyatına sayısız eser ve dergiciliği ile büyük katkılarıyla tanınan A.Nesin'in kutsalımıza iftira ve hakaretlerle dolu Salman'ın kitabını biz Müslümanlara rağmen bu ülkede yayınlayacağını söylemesi akabinde Sivas'a gitmek gibi vahim hataları olmuştur.
Fikrimi, 2 Temmuz 1993’te, Sivas Madımak Oteli’nde 35 canı kaybettiğimiz bir güne denk getirerek ifade etmek istedim. (Bu sebeple sizi bekletmiş oldum.)
O vahşete katkısı olan, ihmal ve geç müdahale eden bütün katillere lânet olsun. Ve tabii bu tertiple iktidara darbe yapmak isteyenlere alet olan ahmaklara da...
A.Nesin bütün uyarılara rağmen oraya gitmese bu utanç yaşanmayacaktı. Bu özet girişten sonra konumuza dönebiliriz.
Gazete röportajında "..hristiyanlıkla laiklik çatışmaz" demiş, evet çünkü hristiyanlığın dünyaya ait bağlayıcı yasa ve kuralları yoktur.
İslâm tarihinden buna ilk örnek Sevgili Peygamberimiz [sav]'in hayatı ve getirdiği dinin uygulanış biçiminin devlet çatısı altındaki formatıdır.
Bilindiği üzere, Mekke döneminde Peygamberimize davasından/tebliğinden vazgeçmesi
[yani içki, kumar, fal okları, heykeller, putlar, hileli alış veriş, faiz, zina, acımasız kölelik düzenine vb.karışmaması şartıyla] para, kadınlar, devlet başkanlığı bile teklif edilmişti. Yani getirdiğin din devlet düzenimize karışmasın...demişler, O [sav] "Bir elime kameri, bir elime gü eşi verseniz, ben Allah'ın istediği nizamın tesisi davasından vazgeçmem."buyurmuştu.
Çünkü her şeyi yoktan var eden Allah, yaşamdaki her şey için, hükümler irade edendir. İnsan başı boş ve gayesiz yaratılmadığı ve bu dünyaya başka bir şey için değil, ''ancak Allah'a kulluk etsinler diye yaratılmış''bir canlıdır.
Son paragraf: İslam dini/nizamı devlete de, devletin yönetim biçimine de, ticaretten, sosyal hayata kadar...yaşama dair ne varsa hükümleri, sınırları, yasakları, kuralları, mübahları olan sürekli canlı en son dindir.