Garip bir adamdı, basit yaşar, basit görünmeyi de severdi. Bazı önemsiz rollerin figüranları gibi, kendisini önemli bir aktör gibi pazarlayanlara da gülerdi.
Garip bir adamdı. Yaşadığı şehre yabancıydı. Ne doğru dürüst ilçelerini, ne de önemli caddelerini, özelliklerini bilmezdi...Rivayete göre bir dönem Kentparka kadar yürüyüşler yapar, sanki kaybettiği bir şeyi arardı...
Garip bir adamdı. Komşuları dışında yaşar göründüğü şehirde kimse onu tanımazdı. Hoş komşuları da ne kadar tanımışlarsa, selâmlaşma ve kısa hal-hatır sormayla bir insan tanınmaz ya...
Tanımak için "tanışmak" ve sonra "tartışmak" gerek. Yolculuk, alış-veriş gerek. Ve mutlaka bir çatı altında zaman paylaşmak gerek.
Garip bir adamdı. İnsan sevgisini kaybetmemek için insanlardan kaçardı...Onda olanı kimseler bilmez ve umursamazdı. Bir cismi gözünüze çok yakın tutun, onun ne olduğunu anlayamazsınız. Yakınları insanı anlamaktan uzaktır. Şehrin kalabalığında kaybolduğunuz gibi onların da bakışlarına gayp olursunuz. Çok yakın olmak bazen perdedir hakiki görüşe...
Garip bir adamdı. Çöplerden plastk toplayanlara, eskicilere mahcup ve suçluluk duygusu içinde kaçamak bakışlarla çarşı işlerini görürken, sokak hayvanlarını ürkütmemeye itina ederdi...
Garip bir adamdı ve ait hissetmediği bu şehirde, -dünyaya ait şeylere talip olmamak dışında- insana garip gelecek bir hâli de yoktu...