Simitçilerin yanından bir suçlu gibi geçiyorum.
Sıcak yazlarda karpuzu da çok severdin, almıyorum anne...
Soğuk suyu, sana niyet edersem içiyorum; haftalardır yattığın yoğun bakım odasında, kurumuş dudaklarını hayal edip, ruhuna, damağına değsin niyazıyla içiyorum.
Akşamları çay sefalarını bıraktım. Çünkü karşımda sen yoksun.
Erkence yatağıma kıvrılıyorum ve haftalardır sürekli kapalı bilinçle bebekler gibi uyuyan o masum yüzünü seyrederek dalıyorum.
Nisan'dan beri düzenimiz alt üst oldu anne.
Telefonunu şarj ediyorum.
Dolabını odanı sık sık havalandırıyorum. Titiz kurallarını unutmasam da biraz tembel yaşadığımı saklamayacağım.
Düzenli yemek yapmıyorum.
Ablam ikinci annem oldu. Şefkat eli hep üstümde, yemek, kahve bahanesiyle sürekli yoklama...
Ama yokluğun dolmuyor anne.
Dolmayacak da...
İnsanlarla konuşmak gelmiyor içimden.
Yaşamak...
Seni çok özledik demek bile, hasretimizin acizi...
Herkes herkesten bir an gelecek, gidecekti de sen arafta bizi kederler içinde çaresiz bırakmak istemezdin anne...
Benim hüzün yılım böyle başlayacakmış.
Meğer insan, ummadığı şeyler de yaşarmış...