Yüzün, anlamların yekûnundan kurulmuş bir şehir gibi,
Ömrüme tanıdık bir çehre,
Şaşkınlığım, varmak istediğim, çaresizliğim,
Güne başlama sebebim, gün batımım...
Yüzün, kayıplarımın telafisi,
Yorgunluklarımın dinlencesi.
Orada açmış papatyalar güller…
Ben senin yüzünü gördükten sonra,
Babil'in asma bahçelerini görmedim diyemem!
Ben senin yüzünü gördükten sonra,
Zümrüdü anka'yı da merak etmem...
Yüzün ile çocukluğuma, oyun parklarına,
Karanfil kokularına giderim...
Yüzün ile erliğimin zirvelerinde seninle yenilenilirim...
Yüzünde yüzerim dünya denizlerine benzemeyen ummanlarda...
Gezegende kaç harika var artık hatırlamıyorum.
Yüzün haylaz bir çocuk olur bazen, muzip ve muzur...
Bazen de kapalı dudaklarından konuşmayı devralmış,
Gözlerinde dizilir en sıcak cümleler...
Yüzün avuçlarımda açan bir tomurcuk,
Yüzün öpüp baş tacı ettiğim mübarek bir nân...
Yüzün yüz değil, başka bir şey, yolu hep beklenen bir simâ...
Yüzün ruhuma açan sabah aydınlığı, yaşam sevinci güneşim...
Ben yüzünü gördükten sonra, şu dünyadan bir murad almadım diyemem...
Ben yüzünü gördükten sonra ölsem de gam yemem!
Yüzün bahar çehresi, koklanası gül bahçesi,
Hazan değmesin diye dualarımın merkezi...
El Musavvir aşkına!
Yüzünde şahitlik ederim hayran olunası bir mucizeye…