Ben seni bulup keşfedememiş olabilirim, bari sen beni bulup keşfedeydin.'' (sh:20)
Ne ben seni, ne de sen beni bulamadık..!
İzine rastladım, gölgen, siluetin üzerimdeydi.
Sağanaklarca yağdın ama ıslanamadık!
Baharda kokum, akşamlarımda yokluğun, gecelerimde mahzunluğum oldun.
Uyurken üzerimi örttün, yüzüme dokundun ama sen yoktun.
Hebaya mı gidiyor ömrüm!
Vakit daraldı, yolun tozu göründü de aşk tohumunu çatlatamadık. Çatlatıp da bir Rüveyda çiçeği bitiremedim.
Oysa nice gri gözyaşları ile sulamıştım toprağını. Nice ağıtlar dökülmüştü dilimden.
Keşfedilmeyi bekleyen değerli bir taş değilse de, kıyıda kalmış izbe bir köy evi olabilirdim belki. Koskocaman dünyada beni nasıl bulmanı isteyebilirdim ki. Kader Rüveyda, kader yazsaydı bulurduk birbirimizi, bulur ve dokunurduk...
Bahtıma şu fakir kelimelerimin peşine takılıp seni, hep seni kendime anlatmak...hayır anlatamamak düştü...Çünkü ben de düşmüştüm ardın sıra yollara, yerlere, yellere, gurbet ellere...
Hayaline, ellerine, gözlerine, sözlerine, resimlerine, sana, içine...
Anladım ki ruhum misafir bulunduğu şu fani teni terk edinceye dek sürecek Bir Rüveyda Masalı...