Kavurucu yaz nerede, sonbahar taklidi yapan serin ve püfür püfür esen rüzgârla yer değiştiren yağmurlu hava nerede...
En sevdiğim iki mevsimden biridir biliyorsunuz sonbahar...
''Hüzün lütuftur''demişti bir yazar.
Gerçekten biz hüzün üzerine de pek kafa yormayız, hatta hüzünden, kederden kaçar gibi kaçarız!
Kederli/üzüntülü, kahırlı/dertli olmakla, hüzünlü olmak apayrı şeylerdir.
Ve elbette bunlar uzak olsun bizlerden, sevdiklerimizden, insanlardan ama hüzün...
Şımarmaya, nankörce kibirlenmeye son derece müsait şişman egolarımızın dizginidir hüzün...
Hani görünce görmezden geldiğimiz bir hadis ''Lezzetleri yok eden ölümü çok anın!''diye bizi uyarır ya..Bu bile hüznü besler, şımarıklığa panzehir olur.
Ve ayet vardır ya:''Her nefs/can ölümü tadacaktır.Sonra bize döndürüleceksiniz.''
Hatta şehirlerin meydanlarına, pazarlara AVM'lere bu ve benzeri levhalar asılmalı.
Zabıta çarşı-pazar gezip, ''dürüst tüccarın'' kandırmayan, aldatmayan, yalan söylemeyen tüccarın/insanın cennette ''şehitlerle birlikte olacağını'' anons ederken ''Aldatan bizden değildir'' ve Müslüman sayılmaz mealli hadisleri de hatırlatmalı.
Yetmez! TV'lerde, internet kanallarında buna benzer hatırlatmalarla (kamu spotlarıyla) bizi silkelemeli, en azından firenlemeli, düşünmeye sevk etmeli.
"Bu gidiş nereye?"dedirtmeli.
Yeniden iyi insanların arasına katılmaya teşvik etmeli...
Belki o zaman bu sevgisizlik saygısızlık ve şiddet biraz azalır.
Yoksa hep birlikte deldiğimiz gemi yakında sular altında kalacak!
*
Not: Hüznü yazmak için yola çıkmıştım, parmaklarım yine beni dinlemedi.