13 Kasım 2020 Cuma

Rüveyda'ya Mektuplar (60)


Rüveyda,
Kalbim...
Sen orada, uzaklarda, erişilmezliğin koynunda, 
Ben burada ölüyorum!
Hep aynı şarkıyı döndürüyorum..!
Ben ölüyorum Rüveyda!
Sessizliğine gömülüyorum...
Hayaline gömsünler beni!
Bunun adı özlemek olamaz, 
Bu adam onu aştı..!
Ahir ömründe belki de yolunu şaştı..!
Ya da önceden şaşmıştı yolları, seni bulunca doğruldu...
Ben seni özlemiyorum!  
O çok az, basit ve yetersiz bir kavram artık buralarda! 
Uzunca yazacak mecalim yok Rüveyda!
Ben artık ölüyorum!
Aylar sonra, ayaklarımı zorladım!
Kent Parka gittim. 
Sakindi!
Yazdan kalma güneş gülüşlerin yayılmıştı her yere...
Yerlerde sarı beli bükülmüş yapraklar...
Birinin resmini çektim. 
Güneş sen, o yaprak ben olduk!
Ne faydası olabilirdi artık güneşin, 
Toprağa düşmüş zavallı yaprağa...
Yalnızca daha çok kurumasının sebebi olabilirdi...
Hayat olamazdı, can veremezdi, yaşatamazdı!
Ben artık ölüyorum Rüveyda!
Belki gizliden gizliye yine seni bekliyorum!
Son nefese kadar adını sayıklayacağım.
Ruh tuvalimdeki resimlerine sarılıp ağlayacağım...
Hebaya gitmiş ömrüme yanacağım...
Ama artık seni özlemeyeceğim...
O çok az, basit ve yetersiz bir kavram artık buralarda! 
Dilciler yeni bir kavram bulsunlar,
Yabancı dilleri tarasınlar,
''Seni göresim geldi'' desinler mesela...
''Bende eksiksin!'' desinler...
Nicesin desinler...
Hasretimsin desinler...
Hiç biri yarama merhem değil. 
Asude zamanlar benden ırak...
Hüzün kalbimde bir süveyda...
Seni arama telaşından başkaca bir telaşım,
Seni yudum yudum ruhumda yaşamaktan başka bir işim yok!
Mesleğim sensin. 
Nefesim sen...
Uzunca yazacak mecalim yok Kalbim!
Ben artık ölüyorum!
ben, 
artık, 
ölüyorum...!

Murat