26 Eylül 2020 Cumartesi

303 filminin düşündürdükleri!

Yok başlığa bakıp filmi size anlatıp, uzunca analiz yapacağımı zannetmeyin ki film bunu ehlinden hak ediyor. Jostein Gaarder'in ünlü felsefe romanı Sofie'nin Dünyası kitabını hatırlatan bir kurgulama ile gezelim görelim öğrenelim filmi. 
Almanya'dan  çıkıp Fransa, Belçika, İspanya falan ülke ve şehirleri gezerken, otostop yapan bir genci karavanına alan bir kadının (iki üniversite öğrencisinin) diyaloglarından, tartışmalarından oluşan; içine duygusallığı da katan bir film...

Konu cinsellik, sevgili gibi başlıklara geldiği zaman geçen bir cümleyi yukarıya aldım: ''Benimlesin, ama benim değilsin! Kimse kimsenin sahibi değil!'' Bu cümleye de ayrı bir kitap yazılır ve vardır bence. Ben bile benim değilken... Her şey Yaratıcı tarafından bir hikmet, sebeple emanet verilmişken. Sevdiği kadını, karısını kendisine ait hatta kendi malı gibi gören anlayışın günümüzde hâlâ yıkılmadığını, tahakkümünü sürdüğünü düşünürseniz... Eksilmeyip artan kadın cinayetlerini, şiddeti. Buradan yola çıkarak gezegenimizin eğitimde nasıl olması gereken yerin çok gerisinde olduğunu anlamakta güçlük çekmezsiniz. 


Sadece kadın erkek ilişkinde değil, her şeye böyle bakmalıyız. ''Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi'' diyen Yunus Emre kültüründen gelen bu coğrafyanın erkekleri nasıl ''ya benimsin ya toprağın'' yaftasına evrildiler. Seni istemeyene sen aç kapıyı be adam! Ve tabi sahip olduklarımız da bizim gibi görünen ama bir deprem ya da yangınla elimizden kayıp  gidebilecek şeyler. Sağlık bunların en başında, akıl hastalarını düşününüz, hatta bir kliniğe gidip ibret nazar ile bakmanız, aklın en büyük nimetlerden olduğunu anlamamızı sağlayacaktır.


Filmde elbette fikir bazında katılmadığımız fikir alış-verişlerinin yanı sıra, insanı düşündüren sosyopolitik, ideolojik, felsefi kavramlar etrafında kısa başlıklar vardı. Dediğim gibi uzun analiz yapmayacağım için notlar almadım. Yukarıya aldığım görsel al yazısını dikkatlerinize sunmuş olayım mesela. ''Bir çok insanın sorunu, aşk ve tutkuyu karıştırmalarıdır!'' diyor ki öteden beri savunageldiğim düşüncedir. Aralarındaki ince çizgi nasıl tespit edilir, aşk tam olarak nedir, sınırları; tutkuya giren eylem ve olumsuzluklar nelerdir, bu konunun da üzerinde detaylı bilgi sahibi olmak gerekir ki, bir gün başımıza geldiğinde psikolojik bir hastalığa yakanma riskimizi kontrol edebilelim!

''Kendinden tatile çıkmak!'' 

Bu başlık etrafında da güzel diyaloglar vardı. O anda Müslüman olduğunuza şükrediyor, onların arayışlarında bir yerden sonra batı, eski Roma, Mısır ve Yunan üçgeni arasında çırpınışlarını gözlemliyorsunuz. Ego çerçevesini aşamadıklarını gözlemliyorsunuz. Kendinden kaçmak ya da kendini bulmak hangisi? 

Tartışmaları dikte edici olmaktan uzak, tebliğ yerine telkin özgürlüğünde olunca ve haklı benim modunu aşınca faydalı ve lezzetli oluyor. Üslup dediğimiz şey yani bu çağda kaybettiğimiz şeylerden... İnsanın arayışı, insanlık tarihi, dinlerin bazı konulara bakışı da filmde göze çarpan başlıklardan. 

Sonuç olarak bu dünyada niçin var olduğunu bilmeyen insanlara göre mücrim de olsak, Kur'ana göre Allah'ın:''Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım'' hikmeti ile pek çok insanın aradığı sorunun cevabını bilmekteyiz.
Her şeyi yaratan bizi kendisine kul olarak bu gezegene gönderdi ve sınandığımızı beyan etti. 
Dünya hayatı bir sınav ve başımıza gelen ve gelmeyenler bu sınav kâğıdının soruları.