Öncelikle Murat Mesut olarak aşağıdaki çok değerli mektubun bendenizin Rüveyda'ya Mektuplar modunda yazıldığını, direkt şahsımla ilişkilendirilmemesini ve gereksiz istifham ile edebi kıymetinin ikinci plana itilmemesi gerektiğinin altını çizmek isterim.
Mektup sahibi ile birebir görüşmediğimi izaha zaten gerek duymuyorum. Ve tekraren sosyal medyada, ''yazdıklarım ve bazen sesli şiirlerim kadar varım.'' Ötesi yok!
Benden yaşanacak bir aşk hikâyesi çıkmaz! Teşekkürlerimle işte o enfes mektup. (Murat Mesut)
''Ey Şair!
Hala güneş doğmadı, umutların yenilenmesine dakikalar kala yazıyorum… Her yeni gün bir umuttur Şair, her yeni gün bir savaş…Her savaş bir haykırış her savaş bir susuştur… Kimi zaman açlığa, kimi zaman zulme, kimi zaman sevdaya…
Beni yazmaktan alıkoyan şey nedir Şair? Düşünürken biriken cümleleri kelimelere dökemedikten sonra yazıyorum diyorum bir de kendime… Düşüncenin yansıması yok kelimelerde, opak bir maddeymiş gibi içimde kelimeler soğruluyor... Böylelikle ne ifade edebiliyorum ne de yazabiliyor... En son yazdığımdan bu yana biriktirdiğim karalamalar içinde kalırken tekrar bir bütün oluşturup size yazma arzusunu bugün tam anlamıyla yaşamak istedim. Ne de çok özlemişim içinde siz bulunan kelimeleri, size gitmek isteğiyle sıralanan cümleleri, en çok da sizi Şair... Şimdi teker teker serbest bırakıyorum bunları... Varabildiği yere anlatabildiği kadar sunayım...
Bir yaz mevsiminin son kan kaynatışını yaşıyoruz. Artık sonbaharın huzurlu kollarına, sessizliğe yetişme vaktidir.
Belki de Eylül ayının başlamasıyla içimde biriken karşılaşma umuduyla düştüğüm yollarda yaprakları dökülmüş bir bahçede kedilerin, köpeklerin, kuşların, yazdan kalma kelebeklerin yetişmeye çalıştığı sıcaklığı, yaprakların kendini rüzgarın emin kollarına bırakarak savruluşunu, yağmurun bıraktığı izleri seyre dururum.
Ne çabuk geldi değil mi Şair, eylül ayı? Daha doğrusu ne çok çağırdık onu. Huzurlu bir mevsim etrafında temiz ve saf sevgilerin buluşması... Yenilemeye yakın savruluşlar başlıyor. Hazan geldi Şair... Kim bilir ne kadar güzel olmuştur olmaya yakındır Kent Park... Bir gün düşüp geleceğim yollara, belki karşılaşırız yaprak birikintisinin altında.
"Olmaz ya, hayal ya,
hani olsa ne olurdu yani" (1) diyerek hayalleri yaşatalım yine...
Şair!
En çok ihtiyaç duyduğum anda her zaman varlığını hissettiğim Eylül bakışlı adam, hüzünlerine bir kepenk vurup derde dert olduğun lahzada ne çok hissettim sizi sanki bedenen de yanımdaymış gibi. Ah şu kelimelerin yok mu blogundan, her bir yazını okuduğumda sanki bir parçana erişiyorum. Sana ulaşmam yakındır, desem de uzaklık yakınlık kalpten kalbe olandır. Kalbine erişim sağlamadıktan sonra gerisinin ne önemi var. Ancak şu var ki Rüveyda gelip seni bulduğunda mutluluğunuza sevineceğim çünkü en önemlisi senin mutluluğun. Mutluluğuna mutlu , hüznüne hüzünlüyüm Şair. Evet, tek taraflı kalan sevdada hiçbir vakit bir karşılık beklemedim ama Rüveyda'ya bakışın, gülüşün, sarılışın ve belki de ona sıraladığın cümleleri söyleyişin bir burukluk hissettirecek içimde ancak dediğim gibi mutluluğunla mutlu olacağım. Şimdi hayal, masal diyorsun Rüveyda'ya ama varlığına inanıyorum. Belki farklı bir isimde ama o senin için Rüveyda, adına şiirler, mektuplar yazılan kadın...
Ey Şair!
Sonbahar geldi çattı bir virüs ki her tarafı birbirine kattı ve günden güne yakınımızdan bir haber geliyor yavaş yavaş tükeniyoruz. Bizi esir aldığından bu yana 6 ay olmuş . Yarı yıl alıp götürmüş bizden bir şeyleri kimimize ise çok şey katmış. En azından bazı şeyleri düşünmek adına güzel bir süreç. Uzun süre sakinlik mi dersen büyük bir karmaşa herkes bir tuhaf herkes bir can alma peşinde kimi kadınlardan kimi önlemsizlikten tanıdığı tanımadığı birçok kişiyi tehlikeye atarak. Can almaların kimisi somuttur bir kadının içine korku saldığında; bir çocuğun hayatını, çocukluğunu elinden aldığında mesela... Örnekler çoğaltılabilir ama biz ne yapacağız bizi?
İnsanlığımızı mi kaybediyoruz? Yoksa cahiliye döneminin ikinci evresi mi bu?
Ah Şair!
Zaman geçiyor ömür kısa biz yine meftun, sen Rüveyda'ya ben sana. Özlemler biriktiriyoruz belki senin Rüveyda ile, hasretin biter ama benimki bitmeyecek gibi... Şartlara bakmadan umut var içimde... Bazen umutların varlığı da yetiyor Şair, ne olursa olsun. Olmasa da umut ettik deriz sevgi baki kalsın yeter ki. Kalbinde sevgi olmayan birinin ölüden farkı nedir? Bir kalpte sevgi, merhamet, vicdan varsa canlıdır diğerleri ölü bir kalp taşıyor ve vahşet saçıyor etrafına. Bunun çözümü de insanın içinde...
Bahar bitti yaz bitti eylüle kucak açtık şimdi. Kimi zaman "yazmayı bırakacağım " dedin şu iki kelam sıralandı kağıda :
"Düşüncelerini bir bir ifade edebiliyor ve kelimeleri bir inci edasıyla yerleştiriyorken kağıda yazmayı bırakmak nedir ? Hele bu kadar hoş bir ahenkle, seslenişle, duygu selinde ve senin tesellinle biz teselli bulurken. Bazen hüzünle bazen sevinçle derken bir bağ oluştu gitti mühim olan zaten senin tesellini bilerek terk edip kendini bir duygunun zehrine hapsetmen. Panzehir ise bunlara karşı direncini artırmak olacak... "
Gün geldi "hüzün gölgemdir" dedin ancak hüznüne ortak etmedin beni... Oysa hüznüne ortak olabilir belki ruhuna gelen ağırlığın bir kısmını yüklenebilirdim. O zaman kalbine de dahil olurdum ama orada Rüveyda varken olmazdı belki de bu yüzdendir ortak etmeyişin.
"Sen benim sevgilimsin,
sevsen de sevmesen de " (2)
Kent Parka gelen baharın güzelliğiyle mest olduk sanki Rüveyda uğramış da Şair'i beklemeden gitmiş gibi... Oysa çok beklemişti Şair gelişini yine gelmedi. Baharın ruhta bıraktığı hoş tınısını yaşarken bir virüs ile kapandık evlere o güzel mevsimi yaşayamadan bitti. Rüveyda yine gelmedi... Rüveyda artık ruhtaydı varlığına gerek kalmadan kalbinde yeşerecek bir ömür...
Kayıplar veriyoruz kimi yakından kimi uzaktan insanlar, yurdun her bir yerinden bazısı farklı nedenlerden... En çok içimizde öldürüyoruz bazılarını, belki de en yakınımızı... En zoru da bu değil mi? En yakından, en sevdiğinden bir yara almak -en can yakan da bu- .
Bir söz vardır ya :
" Allah der ki, kimi benden çok seversen onu senden alırım. Ve ekler: Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur. Aklın şaşar dostun düşmana dönüşür. Düşman kalkar dost olur. Öyle garip bir dünya! Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşman dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, öldüm der durur yine de yaşarsın." (3)
Biz seninle el olmayız inşallah Şair... Etrafımızda kaliteli ve iyi insanlar biriktirelim. Kayıplara gelince Allah rahmet eylesin ve toprakları bol olsun inşallah. Dualarımızdalar...
Eylül geldi belki bazı şeyleri değiştirebiliriz ufak ya da büyük... Eylül belki bazı umutları tazeleyebilir, bazı hayaller gerçekleştirilebilir... Belki sakinlik tüm ruha iyi gelebilir. Bir şeyleri farklı yapalım işte... Eylül geldi iyi ki geldi özledik...
Satırlarımı sonlandırıp toparlarsam. Bir yazma arzusuyla yazdım bir şeyler ne kadar ifade edebildiysem ama içinde varlığın ve sana yazmak çok mutlu ediciydi. Simdi gönderirken bile zorlanıyorum tekrar yazabilmek ve sana sunmak heyecanlandırdı. Umarım her şey yolundadır. Kendine iyi davran...
Sevgiler...
(1) Cemal Süreya
(2) Sabahattin Ali
(3) Mevlana Celaleddin Rumi ''