''Şehrime yine yeni, fiyakalı bir sonbahar düştü.'' diye başlamışım Rüveyda'ya Mektuplar'a...
Yine öyle bir mevsimdeyiz.
Eylül, görünüp sevindirmesi ve kaybolması bir oldu, giderken de Ekim'in koluna girdi...Kasım kapıyı çalmak üzere!
Hey! Kasım kapıyı çalmak üzere anlasana adam!
Yıllar hızlı bir tren gibi akıp geçti. Annem her gece ürkek giriyor yatağına! ''Seksene geldim artık. Çok yaşattı Allah'ım beni, şükürler olsun.''demeye başlayınca konuya ve anneme dalar onu öperek, değiştiririm.
Sadece annem mi her gece ürkek? Benim de kalbim öyle artık... Kendim için mi, sevdiklerim için mi?
Finali merak ediş bu!
Karne notu, diploma...
Kepleri neşe içinde gökyüzüne atabilecek miyizin merakı.
''Yapraklarda o enfes hüzünlü tonları, bir şarkının dizili notları gibi koro halinde, hep birlikte bir vedanın türküsünü çığırmaya başladılar.'' diye devam etmişim 17.sayfada...
''..bir vedanın türküsü...'' o içimde kendimi bildim bileli terennüm eden şey... Derinlerde derin bir melodi...
Ölümlüsün adam, bunu unutmadığın zamanlar güzele de yakınsın unutma!