Çilekeş bir kadının, zulm ve haksızlıklar karşısındaki susuşu...
Daha da kötüsü, yoldaşına karşı sevgisini yitirişinin, iç dünyasındaki yanık yankısıdır sessizlik...
O susmalar, cevaba bile tenezzül etmeyen asil bakışlar, anlayana tetiği çekilmiş bir namlu, duyana kurşun, görene hançerlenmiş bir kalpten sızan kandır..!
Sessizlik bu yanıyla dramdır ve öznesinde/özünde var olan güzellikten firardadır...
İdrak edebilseydi erkekler; sessizlik elbisesine bürünmüş kadınların, kendilerini ifade etme haklarının gasp edilişi karşısında, utançlarından yerin dibine giremiyorlarsa, adamlıklarından istifa ederlerdi!
İki kişilik yalnızlığın dans ettiği dalgın bir boşluk olmuştur artık sessizlik...
Gürültüden/şiddetten başka lisan bilmeyen bir adama sessizlik diliyle cevap verilen yerde artık yalnızca bir kadının hakim olunduğu sanılan bedeni vardır!
Bir şiirimizdeki final gibi:
"Kadınlar susarak giderler,
Erkekler susayarak..."