"Az önce kitapçıdan bir kitap alıp eve gelirken bir mağazanın camına asılmış ilana gözüm ilişti:
Kapatıyoruz! Son 3 gün!
Mevsim sarı, ben sarı, ilân sapsarı bir veda rengiyle arzı endam eyliyor...
Kapatıyoruz! Son 3 gün!"
Sayfa 18'den...
İnsan belli bir yaştan/tecrübe ya da kalbinin gözünün birazcık açılmasıyla hayatı ve olayları daha farklı görüyor, anlamlandırıyor.
Arzular, hevesler, tutkular nefes aldığımız müddetçe bizi terk etmese de bir yanımızla (fiziken) bir yanımız (idrak) onlarla daha güçlü savaşabiliyor.
Tabi esas olan günahlar bizi terk etmeden bizim en dinç çağımızda onları terk edebilmemiz...
Kul olmak büyük hadise. Yolu nefs ile savaştan geçiyor...
Kapatıyoruz...!
Önce birbiri ardınca gelen zamanları, günleri, haftaları, ayları ve yılları...
Ve nihayet gözlerimizi!
Ne kadar yakın ve bir türlü düşünüp keyfimizi kaçırmak istemiyoruz.
Oysa güzel dinimiz bize lezzetleri yok eden ölümü çokça anmayı, unutmamayı salık veriyor.
Tabii içinde bulunduğumuz dünya bizi ölümü düşünmeye bırakmıyor. Ölümü ve ötesini...
Nasılsa herkes nasıl ölüyorsa biz de öyle öleceğiz!
Eskilerin aksine, ölümden etkilenmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Sekülerizm, hedonizm, materyalizm dedikleri şey!
Şöyle yüksek bir yerden bakıyorum dünyaya. Herkes daha iyi yaşamak çabasında... Kaygılar, konular hep maddi şeyler, kursak, refah seviyesi falan. Hiç birimiz de bu anormal pahalılık, bereketsizlik, anlamsız didişme kaos ortamı ilahi bir ceza olabilir mi demiyoruz..!
Kapanmadan dünya sahnesindeki perdemiz, bu konulara ciddi bir şekilde odaklansak akıllılık etmiş olacağız.