[Rüveyda'ya Mektuplar sh;37]
Bazı şeyler yarılanıyor, yarıda, yarım kalıyor ve hiç bir zaman tamamına erişemiyor. Tamamlanmamış ömrümün tamamlanmamış aşkı Rüveyda...
Yarım ve yaralıyız...
Her gün her saat biteceğini bilerek ah edilen, kızıl zamanlar vardır. Sonunda yorgun düşersin o çıkışı olmayan labirentin içinde dönüp dönüp aynı duvara çarpıp dizüstü yere yığılmaktan...
Belki de o labirentte kalmak da kendi ellerimizin bize kazandıklarındandır, kimbilir.
Kader, sırlar içinde sır...
Neler bizim irademizle, neler ilahi irade ile içiçe biz bilmiyoruz ki...
Bize düşen aklımızı ve o cüz'i irademizi doğru yerde, doğru zamanda kullanmak.
Akıl varsa kullanılır tabii!..
Yani akıl ve irade aşk tarafından teslim alınmamış, kuşatılmamışsa... O labirente düşmeden kullanır dilerse insan...
Bazen de bile bile sonunu, kullanmazsın. Çünkü bilirsin o labirentten çıktığın an, yaşamakta olduklarını bir daha yaşayamayacaksındır...Tıpkı akvaryumuna razı bir balık gibi...
İmkansızın gölgesinde kaç gün geçirsen aşktandır...
Ah Eylül de birazdan bitecek...Ekim'de yaprakları daha çok azalacak dalların...
Dallar ve yapraklar üzgünler ama ağaç değil! O bilir ki kışın sonu yine bahardır ve dalları yine binlerce tomurcuklarla, yapraklarla şenlenecek...
Kaybedilmiş gibi görünenler, ağaç için gözyaşı mesabesindedir.
Bu devran böyle yazılmış, bilir ve itiraz etmeden razı olur haline...
Bir hain ormancı baltasıyla görünene dek...